acı
Dil: Türkçe
-
[isim, sıfat, mecaz, sıfat, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz]
Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
- Acıyı sever.
-
[isim, sıfat, mecaz, sıfat, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz]
Tadı bu nitelikte olan; biberli
- Acı kahvesini yudumluyordu.
-
[isim, sıfat, mecaz, sıfat, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz]
Bir dış etkenin vücudun herhangi bir yerinde meydana getirdiği ezilme, yırtılma, sıkıştırılma vb. sebeplerle meydana gelen rahatsızlık hissi
- Omuzlarına kadar vücudun derisini haşlayan bayıltıcı yanma acısı ve dehşeti çok sürmedi.
-
[isim, sıfat, mecaz, sıfat, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz]
Ölüm, yangın, deprem vb. olayların yarattığı üzüntü; yara
- İnsan, ölümün acısını en çok günün iki uzak saatinde hissetmektedir.
-
[isim, sıfat, mecaz, sıfat, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz]
Çarpıcı, göz alıcı (renk)
- Acı poyraz kuvvetle esiyordu.
-
[isim, sıfat, mecaz, sıfat, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz]
Keskin, şiddetli olan
- Yirmi yaşına girdiğim bugün feci hakikati duymak ne acı!
- [isim, sıfat, mecaz, sıfat, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz] Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, kötü olan