arka
Dil: Türkçe
-
[isim, sıfat, sıfat, mecaz, mecaz]
Bir şeyin temel tutulan yüzünün tam ters yanı; ense, ön karşıtı
- Evin arkasında dekorlar boyarlardı.
-
[isim, sıfat, sıfat, mecaz, mecaz]
Bir şeyin sırt durumunda olan yüzeyi
- Genç kadının arkası dönük olduğu için yüzünü görememektedir.
-
[isim, sıfat, sıfat, mecaz, mecaz]
Geri kalan bölüm
- Hikâyenin arkası daha acıklı, kocası da ağırca yaralanmış.
-
[isim, sıfat, sıfat, mecaz, mecaz]
Bir şeyin sonra gelen bölümü; art, geri (I), peş
- Adımlarımı açtığımı, neden sonra arkamdan gelen ıslık sesine dönünce anladım.
-
[isim, sıfat, sıfat, mecaz, mecaz]
Otururken sırtın dayandığı yer
- Otomobile bindiğimiz zaman başını arkaya yaslamış, gözlerini yummuştu.
-
[isim, sıfat, sıfat, mecaz, mecaz]
İnsanın vücudu, bedeni
- Arkasında beli kemerli, dar, şık bir pardösü vardı.
-
[isim, sıfat, sıfat, mecaz, mecaz]
Ön kabul edilen yere göre geride bulunan
- Babamla Bandırma'ya giderken arka koltukta oturduğum, arka camdan geride kalan yolları, ağaçları, insanları seyrettiğim anları düşünüyordum.
-
[isim, sıfat, sıfat, mecaz, mecaz]
Kayıran, destekleyen
- Memur olmak için büyük bir arka gerek.
-
[isim, sıfat, sıfat, mecaz, mecaz]
Geçmiş, geride kalmış zaman
- Bütün gözler arkaya, maziye çevrilmişti.