ateş
Dil: Farsça āteş
-
[isim, mecaz, mecaz, mecaz]
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık; od, nâr
- Bu eller, vücuda getireceği tesirle duman ve ateş içinde, bütün bir memleketin son feryadını uyandırarak soğuyup donabilirdi.
-
[isim, mecaz, mecaz, mecaz]
Tutuşmuş olan cisim
- Yemeği ateşten indirdim.
-
[isim, mecaz, mecaz, mecaz]
Isıtmak, pişirmek için kullanılan yer veya araç
- Top ateşi geceye kadar sürdü.
-
[isim, mecaz, mecaz, mecaz]
Patlayıcı silahların atılması
- Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi.
-
[isim, mecaz, mecaz, mecaz]
Genellikle hastalık etkisiyle artan vücut sıcaklığı
- Fırlayıp ayağa kalkmış, bir duvara yaslanarak ateş fışkıran gözlerle onu seyre başlamıştı.
-
[isim, mecaz, mecaz, mecaz]
Öfkeden dolayı oluşan kızgınlık
- Nejat Efendi'nin çalışında Peregrini'nin ihtirası, ateşi yoktu.
-
[isim, mecaz, mecaz, mecaz]
Şiddetli arzu
- İçimin ateşi hiç küllenmedi. Seneler geçtikçe daha alevleniyor. Evlat acısı bu.
- [isim, mecaz, mecaz, mecaz] Büyük üzüntü, acı