bakmak
Dil: Türkçe
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Bakışı bir şey üzerine çevirmek
- Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Bir şeyin yüzü bir yöne doğru olmak
- Limana bakan penceresinden deniz görünürdü.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Bir şeyin gelişmesi veya iyi bir durumda kalması için emek vermek; esermek
- Üç çocuklu bir aileye bakıyor.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
geçindirmek
- Evin bütün işleri bana bakıyor.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Bir iş birinden beklenmek
- Tekrar yukarı çıktık, doktor baksın da bir şey desin diye beklemeye başladık.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Hastayı muayene etmek
- Git bak bakalım, evdeler mi? Şu hesaba sen de bak.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Tedavi etmek için ilgilenmek
- Yemeğin tadına bakar mısınız?
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Görüp incelemek
- Pasaport işine polis bakar.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Kontrol etmek
- Baktılar, ettiler; ilaç, tedavi faydası olmadı.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Bir işi yapmak, bir işi yapmakla görevli olmak
- Çocuğum, sen derslerine bak.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
İtina göstermek; ilgilenmek
- Bu iş beş bin liraya bakar.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Başka bir şeyle ilgilenmeyip elindeki veya önündeki işle uğraşır olmak
- Bu kumaşın rengi yeşile bakıyor.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Yapılabilmesi bir şeye bağlı bulunmak
- Bazı akşamlar bakarım Halil savuşur, nereye gittiğini de kimseye söylemez.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Bir şeyi gözetmek, korumak
- Vaktini boş geçirmemeye bak!
- [-e, nesnesiz, nesnesiz] -e benzemek
- [-e, nesnesiz, nesnesiz] Bir şeyin farkına varmak
- [-e, nesnesiz, nesnesiz] Özen göstermek