beslemek
Dil: Türkçe
-
[-i, mecaz, mecaz]
Yiyecek ve içeceğini sağlamak
- Okulun artıklarıyla otuz kişiden fazla insan besliyorduk.
-
[-i, mecaz, mecaz]
yedirmek
- Pembe ekmekler kızartacak, üstlerine tereyağı, reçel, havyar sürecek, onu eliyle besleyecekti.
-
[-i, mecaz, mecaz]
semirtmek
- Ateş zayıfladıkça besliyor, ateşe gömdükleri mısırlar piştikçe misafirin eline tutuşturuyorlardı.
-
[-i, mecaz, mecaz]
eklemek
- Bacaklarımızın altını iki sabun çuvalı ve atların yem torbalarıyla besleyerek sırtüstü yattık.
-
[-i, mecaz, mecaz]
Bir şeyi korumak veya sağlamca durmasını sağlamak için çevresini veya altını desteklemek, doldurmak, pekiştirmek
- Herkes muhabbet kuşu, kanarya, kedi, köpek beslemez ya.
-
[-i, mecaz, mecaz]
yetiştirmek
- Uzun müddetten beri şiddetle beslediği bir histi.
- [-i, mecaz, mecaz] Bir duyguyu gönülde yaşatmak
- [-i, mecaz, mecaz] Maddi yardım yapmak