bir
Dil: Türkçe
-
[isim, sıfat, zarf, sıfat, sıfat, sıfat, sıfat, zarf, zarf]
Sayıların ilki; yek
- Bir kalem.
-
[isim, sıfat, zarf, sıfat, sıfat, sıfat, sıfat, zarf, zarf]
Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı
- Hep biriz, ayrılmayız.
-
[isim, sıfat, zarf, sıfat, sıfat, sıfat, sıfat, zarf, zarf]
Bu sayı kadar olan
- Aydınlık bir odada, iki duvarın kesiştiği köşede zayıf, yaşlı bir adam yatıyordu.
-
[isim, sıfat, zarf, sıfat, sıfat, sıfat, sıfat, zarf, zarf]
beraber
- Allah tektir ve birdir, amenna!
-
[isim, sıfat, zarf, sıfat, sıfat, sıfat, sıfat, zarf, zarf]
Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı)
- Bu kalemlerin ikisi birdir, hangisini isterseniz alınız.
-
[isim, sıfat, zarf, sıfat, sıfat, sıfat, sıfat, zarf, zarf]
Eşi bulunmayan
- Bizim kesemiz birdir.
-
[isim, sıfat, zarf, sıfat, sıfat, sıfat, sıfat, zarf, zarf]
Değer, önem ve nitelik bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer
- Şunu bileniniz varsa bir anlatın, dedi.
-
[isim, sıfat, zarf, sıfat, sıfat, sıfat, sıfat, zarf, zarf]
Ortaklaşa olan
- İsterseniz ondan sonra bizi öldürün, yapmadığınız bir bu kaldı, onu da yapın!
-
[isim, sıfat, zarf, sıfat, sıfat, sıfat, sıfat, zarf, zarf]
Bir kez
- Feyyaz bir sabah yataklı Ankara ekspresiyle öyle bir geldi ki… Gayet şık giyinmiş.
-
[isim, sıfat, zarf, sıfat, sıfat, sıfat, sıfat, zarf, zarf]
yalnızca
- Hele de sohbeti bir tatlı, bir tatlı... Nasıl anlatsam...
-
[isim, sıfat, zarf, sıfat, sıfat, sıfat, sıfat, zarf, zarf]
Sıfat, isim veya zarf olan bir kelimenin başına geldiğinde kelimenin anlamını güçlendirir
- Abdülsabir Nuh Efendi’nin küçük kızı Zarife eve öyle bir giriş girdi ki akşam namazını kılan annesi Adalet Hanım kızın çığlıklarından şaşırıp namazı bozdu.