boşalmak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, mecaz]
Boş duruma gelmek, içinde veya üzerinde bir şey kalmamak
- Kovalar dolup dolup boşalıyor, bostan sulanıp yeşeriyor…
-
[nesnesiz, mecaz]
Dışarıya akmak, dökülmek
- Sicim gitgide boşalıyor, gemi hafif yana yatarak pupa gidiyordu.
-
[nesnesiz, mecaz]
Bir şey gevşemek, açılmak
- Herhangi bir sefer dönüşünde şehit yeniçerilerin boşalan yerlerine devşirme oğlanlar getirilmediği takdirde Yeniçeri Ocağı bir anda kendiliğinden kalkardı.
-
[nesnesiz, mecaz]
Memuriyet, makam, kadro vb. açık duruma gelmek; inhilal etmek
- Derdimle öyle dolmuş ki boşalmadan evine gidemeyecek.
- [nesnesiz, mecaz] boşanmak
- [nesnesiz, mecaz] Cinsel doyuma ulaşmak
- [nesnesiz, mecaz] Derdini, sıkıntısını birine anlatarak ferahlamak; deşarj olmak