boşluk
Dil: Türkçe
-
[isim, mecaz, hukuk, gök bilimi]
Yerküre üzerinde kara ve denizler dışında göz alabildiğine uzanan mekân ve bu mekânın herhangi bir parçası
- Kapının kanadı, dışardan giren rüzgârla boşlukta hafif hafif sallanıyordu.
-
[isim, mecaz, hukuk, gök bilimi]
Oyuk, çukur, kapanmamış yer
- Utanmadan bıraktığı sakalında güve yeniği gibi boşluklar vardı.
-
[isim, mecaz, hukuk, gök bilimi]
Boş olan yer
- Bir boşluktan yararlanıp hemen ayaklanacağımı sezdiği için de cümle sonlarındaki noktaları virgüle çevirip arasız konuştu.
-
[isim, mecaz, hukuk, gök bilimi]
Birbiri ardınca gelmesi gerekenler arasındaki kesinti
- Bu boşluktan sıkılıyorum.
-
[isim, mecaz, hukuk, gök bilimi]
Bir iş yapmadan boş geçen süre
- … zaman zaman boşluk ve anlamsızlık duyguları yaşarlar.
-
[isim, mecaz, hukuk, gök bilimi]
Eksiklik, yoksunluk duygusu
- Bu her şeyin kaybolur gibi olduğu ve kaybolan her şeyin bulunur gibi olduğu boşluklarda, köklerinden kopmuş şuursuz ışıklar maddi bir varlıkla sairfilmenamlar gibi asırlarca başıboş dolaşıyorlar.
-
[isim, mecaz, hukuk, gök bilimi]
Tenha, ıssız olan yer
- O günden bugüne olanları hatırladıkça insan ister istemez bu türlü çabaların hiçliğini, boşluğunu düşünmek zorunda kalıyor.
- [isim, mecaz, hukuk, gök bilimi] Boş anlamsız olma durumu
- [isim, mecaz, hukuk, gök bilimi] Yasa, anlaşma vb.nde belli bir konuda hüküm bulunmaması durumu
- [isim, mecaz, hukuk, gök bilimi] uzay boşluğu