bozulmak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz]
Bozma işine konu olmak
- Pazarlık bozulur, nişan bozulur, makine bozulur, mal bozulur.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz]
Yiyecek kokmak, yenilemeyecek duruma gelmek; ekşimek
- Et bozulmuş.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz]
Dağılmak, bozguna uğramak
- Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez'den geçiyordu.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz]
arızalanmak
- Her insanın içinde iyi bir yer vardır, bozulmamış bir saflık, her şeye rağmen bir parça masumiyet.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz]
İyi ve değerli niteliğini yitirmek
- Karısının bu ikinci ihtarı ile biraz bozulan adam salıncaktan atladı.
- [nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz] Bir şeye kızmak, içerlemek
- [nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz] Sağlığını yitirip zayıflamak