bulaşık
Dil: Türkçe
-
[isim, mecaz, sıfat, sıfat, sıfat, mecaz]
Yiyecek veya içecekle kirletilmiş mutfak eşyası veya kap kacak
- Gemide bulaşık yıkamak kolay iş değildi.
-
[isim, mecaz, sıfat, sıfat, sıfat, mecaz]
Yaşanmış bir şeyden geriye kalan belirti etki
- Daha balayının bulaşığı geçmedi.
-
[isim, mecaz, sıfat, sıfat, sıfat, mecaz]
kirli
- Bulaşık kap.
-
[isim, mecaz, sıfat, sıfat, sıfat, mecaz]
Her şeyin birbirine karıştığı (yer, olay vb.)
- Bu karmakarışık ve bulaşık âlemi kendi hâline bırakırdı.
-
[isim, mecaz, sıfat, sıfat, sıfat, mecaz]
yapışkan
- Böyle bir sivri akıllı, bulaşık biri çıkar ortaya, dirliği düzeni berbat eder.