canlandırmak
Dil: Türkçe
-
[-i, mecaz, tıp, sinema, televizyon]
Canlanmasını sağlamak, canlanmasına yol açmak
- Kâmile Işıner kraliçenin vakur ve muzdarip yeisini simasının ve sesinin hazin kudreti ile canlandırdı.
-
[-i, mecaz, tıp, sinema, televizyon]
Yaşatmak, birinin kılığına girmek
- Güller tazelikleri, renkleri, biçimleriyle salonu canlandırmışlardı birden.
-
[-i, mecaz, tıp, sinema, televizyon]
Canlılık, tazelik, dirilik getirmek
- Şu ocağı canlandır, sonra yanıma gel.
-
[-i, mecaz, tıp, sinema, televizyon]
Yoğunluk, etkinlik kazandırmak
- Anlatsam uzun sürer hem belki sıkar canı / Bari canlandırayım sahnede bu destanı
- [-i, mecaz, tıp, sinema, televizyon] Ölen birinin canlanmasını sağlamak veya canlanmasına, yol açmak, yaşama döndürmek
- [-i, mecaz, tıp, sinema, televizyon] Bir karakteri oynamak, ona kişilik vermek