cansız
Dil: Türkçe
-
[sıfat, zarf, mecaz, mecaz, mecaz]
Canını yitirmiş, ölmüş olan
- Mütevazı evinin bahçesinde sırtüstü yatıyordu Zekâi’nin cansız bedeni.
-
[sıfat, zarf, mecaz, mecaz, mecaz]
Canlı olmayan (varlık); camit
- Nil'in deminden beri avucumun içinde cansız duran eli kımıldadı, parmaklarımı sıkıyor.
-
[sıfat, zarf, mecaz, mecaz, mecaz]
Güçsüz, mecalsiz bir biçimde
- Cansız bir ses, Müjgân'ın sesi: -Evet efendim kimi istediniz?
-
[sıfat, zarf, mecaz, mecaz, mecaz]
İlgi uyandırmayan, sönük olan
- Bu yıl buğday piyasası biraz cansız.
- [sıfat, zarf, mecaz, mecaz, mecaz] durgun