çatlamak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, mecaz, -den, mecaz]
Parçaları ayrılıp dağılmayacak bir biçimde yarılmak
- Eğer çay doldururken bardak çatlarsa, üzerlerinde nazar olduğuna hükmeder, gidip bir koşu ateşte tuz çevirirdi.
-
[nesnesiz, mecaz, -den, mecaz]
Bir yüzeyde kırışıklar, çizgiler oluşmak
- Meşin ciltlerin çoğu kıvrılmış, bir kısmı da arkalarından çatlamıştı.
-
[nesnesiz, mecaz, -den, mecaz]
Aşırı yemekten, içmekten, yorgunluktan, ağlamaktan ölecek duruma gelmek veya ölmek
- Neredeyse sevincinden yüreği çat deyip ortasından çatlayacaktı.
- [nesnesiz, mecaz, -den, mecaz] Sıkıntı, sevinç, yalnızlık, heyecan, sabırsızlık, kıskançlık vb. ruhsal durumları aşırı derecede duymak
- [nesnesiz, mecaz, -den, mecaz] Ses pürüzlü, bozuk çıkmak