çatmak
Dil: Türkçe
-
[-i, -e, -e, -e, -e, hukuk]
Odun, değnek, kılıç, tüfek vb. uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak durdurmak
- Avlusunda silahlarını çatmış, ayaklarını germiş askerler var.
-
[-i, -e, -e, -e, -e, hukuk]
Kereste vb.ni birbirine tutturmak
- Kırık tahtaları bir solukta yan yana çattılar.
-
[-i, -e, -e, -e, -e, hukuk]
Bir şeyi yapmak için gerekli parçaları bir araya getirmek
- Koca bir nahiye titreştik, odunsuz yattık / O büyük mektebi gördün ya, kışın biz çattık
-
[-i, -e, -e, -e, -e, hukuk]
Yükü hayvana iki yanlı yüklemek
- Hacı Mustafa bağırıyor, ömründe böyle bir işe çatmadığını söylüyordu.
-
[-i, -e, -e, -e, -e, hukuk]
Başa yemeni, çatkı, yazma vb.ni bağlamak
- Böyle söyler de sonra yemek biraz azca çıkarsa yahut pek düzgün olmasa aşçıya çatacak gibi olur.
-
[-i, -e, -e, -e, -e, hukuk]
Üzücü, kızdırıcı veya şaşırtıcı olaylarla karşılaşmak
- Nerden çattım böylesi bir güzele...
- [-i, -e, -e, -e, -e, hukuk] Yazıyla veya sözle sataşmak
- [-i, -e, -e, -e, -e, hukuk] Rastlamak, karşılaşmak
- [-i, -e, -e, -e, -e, hukuk] Gemiler birbirine çarpmak