çimlenmek
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, -den, mecaz, -den, teklifsiz konuşmada]
Tohum çim hâline gelmek
- Böyle böyle günler, geceler geçmiş. Tohumlar çimlenmiş, filizler büyümüş.
-
[nesnesiz, -den, mecaz, -den, teklifsiz konuşmada]
Çimle kaplanmak
- Binanın etrafındaki saha çimlenmiş, yeşil bir kadife hâlini almıştı.
-
[nesnesiz, -den, mecaz, -den, teklifsiz konuşmada]
Üzerinde çim bitmek
- Evin giriş basamak çevreleri pek ayak değmediği için çimlenmişti.
-
[nesnesiz, -den, mecaz, -den, teklifsiz konuşmada]
Patates, soğan vb. ürünlerin üzerinde filiz oluşmak
- Kaymaz nahiyesindeki Biçer istasyonunda yüzlerce ton mahsulün filizlenmek, çimlenmek üzere olduğunu, etrafa saçılıp dağıldığını…
-
[nesnesiz, -den, mecaz, -den, teklifsiz konuşmada]
Yiyeceklerden azar azar alıp yemek
- Tuzlu bademler, fıstıklar, fındıklar, kızarmış sucuklar, küçük börekler, tarama gibi şeylerden çimleniyorum.
-
[nesnesiz, -den, mecaz, -den, teklifsiz konuşmada]
Yeni bir oluşum, düşünce biçimi doğmak
- Gönlünde bir başka cihan çimlenmişti, orada dünya malı yeşermezdi.
-
[nesnesiz, -den, mecaz, -den, teklifsiz konuşmada]
Kendinin olmayan şeylerden biraz yarar sağlamak
- Bu büyük eserler kiminse onların adını yazmak yeter; üst tarafı ancak bu şöhretlerden çimlenmek isteyen şeref düşkünlerinin tenezzül edecekleri alçalmadır.