çırpmak
Dil: Türkçe
-
[-i, mecaz, spor]
Halı, kilim vb. şeyleri hızla ve kesik kesik silkelemek; dövmek
- Pencereden örtü, kilim çırparak sabah temizliğine başlayan kadınlar, soba yakmaya uğraşan eller...
-
[-i, mecaz, spor]
İki şeyi birbirine çarpmak
- Ali Bey ellerini çırptı, Elif Hanım, hepimize kahve diye seslendi.
-
[-i, mecaz, spor]
Bir şeyin ucundan bir parça kesmek
- Ağacın dallarını çırpmak.
-
[-i, mecaz, spor]
Sulu yiyecekleri hızla ve sürekli olarak çatal, kaşık vb. ile karıştırmak
- Kır bekçisi zeytinliğin setini aşar aşmaz, elinde değnek zeytin çırpan Cemal ile Cemal’in ayakları dibinde, eğilmiş, tane eleyen Zeliş’i tanıdı.
-
[-i, mecaz, spor]
Çalmak, hırsızlık etmek
- Yolcuların attığı simit parçalarını kapma yarışında martılar, kimi kanat çırpıyor, kimi havada süzülüyor, kimi suda yüzüyor.
- [-i, mecaz, spor] Güreşte rakibinin kollarını beli hizasında sımsıkı kavrayarak minderde kendi üzerinden sağa ve sola sırtüstü savurmak
- [-i, mecaz, spor] Uzun bir sırıkla ceviz, badem, zeytin vb. meyveleri ağaca vurarak dökmek
- [-i, mecaz, spor] Kuşlar kanatlarını vurarak uçmak