çökmek
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, mecaz, -e, mecaz]
Bulunduğu düzeyden aşağı inmek; çukurlaşmak, batmak, obrumak
- Altımız oynadı, toprak çöktü üstüme. Bağırıyordum. Toprak sıkıştırıyordu.
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, mecaz, -e, mecaz]
Üzerinde bulunduğu yere yıkılmak
- Bir, bilemedin bir buçuk kulaçlık bir tavan çöktü bana kalırsa…
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, mecaz, -e, mecaz]
çömelmek
- Soluk soluğa yere çöktü.
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, mecaz, -e, mecaz]
Oturmak, birdenbire oturmak
- Boz renkli bir kaya, tıpkı çökmüş bir hecin sırtını andırıyordu.
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, mecaz, -e, mecaz]
Birinin, bir şeyin üzerine çullanmak
- Kadının yanakları daha fazla çöktü.
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, mecaz, -e, mecaz]
Deve, sığır vb. olduğu yere oturmak
- Geceleri bazen öyle bir sessizlik çöküyor ki muharebenin bu yerlerde olduğuna insanın inanamayacağı geliyor.
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, mecaz, -e, mecaz]
Şakak, avurt vb. içeri doğru girmek; çukurlaşmak
- Alaca karanlıklar çökerken köşk bahçesinin parmaklıklarında görünmektedir.
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, mecaz, -e, mecaz]
Basmak, yayılmak
- Şayet iradesiz bir adamsanız az zamanda çürüyüp çökmeniz pek mümkündür.
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, mecaz, -e, mecaz]
Sis, duman vb. inerek kaplamak
- Bir gün vatan çöktü ve millî mabetler istila edildi.
-
[nesnesiz, -e, -e, mecaz, mecaz, -e, mecaz]
Sarsılıp dinçliğini yitirmek
- Mustafa Kemal'in içine ilk defa bu lisede vatan kaygısı çöktü.
- [nesnesiz, -e, -e, mecaz, mecaz, -e, mecaz] Tortu dibe inmek
- [nesnesiz, -e, -e, mecaz, mecaz, -e, mecaz] Son bulmak, yıkılıp dağılmak; göçmek
- [nesnesiz, -e, -e, mecaz, mecaz, -e, mecaz] Yoğun bir biçimde duymak