dayamak
Dil: Türkçe
-
[-e, -i, -e, mecaz, -e, teklifsiz konuşmada, -i, halk ağzında]
yaslamak
- Sol kolunu yürürken hep kalçasına dayardı.
-
[-e, -i, -e, mecaz, -e, teklifsiz konuşmada, -i, halk ağzında]
Bir yerden, bir kimseden yararlanmak, güç almak
- Kürekleri iskeleye dayayarak bütün hızıyla itti.
-
[-e, -i, -e, mecaz, -e, teklifsiz konuşmada, -i, halk ağzında]
Korkutmak için hızla, öfkeyle yaklaştırmak, uzatmak
- Mektubu gözüne dayadı. Bıçağı göğsüne dayadı.
-
[-e, -i, -e, mecaz, -e, teklifsiz konuşmada, -i, halk ağzında]
Varmak, ulaşmak
- Tezgâha giden garson, önüme koca bir kadeh rakı dayadı.
- [-e, -i, -e, mecaz, -e, teklifsiz konuşmada, -i, halk ağzında] Kalitesiz, kötü veya çürük bir malı, gizlice iyi olanların arasına katıp müşteriye satmak
- [-e, -i, -e, mecaz, -e, teklifsiz konuşmada, -i, halk ağzında] Vakit geçirmeden, bekletmeden vermek
- [-e, -i, -e, mecaz, -e, teklifsiz konuşmada, -i, halk ağzında] Kapı veya pencereyi ardına kadar açmak