dayanmak

Dil: Türkçe

• [-e, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]   Bir yere yaslanmak, kendini dayamak
  • Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor.
• [-e, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]   Temelde bir şeyle ilgili olmak
  • Karşılıklı bilmece sormaya dayanan seyirlik oyunlar da vardır.
• [-e, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]   Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar görmemek; gitmek
  • Bu gemi fırtınaya iyi dayanır.
• [-e, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]   Varmak, ulaşmak
  • Bu haber ortalığa yayılır yayılmaz banknotlarını kapan bankaya dayanıyor.
• [-e, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]   Bütün gücünü kullanarak bir işi yapmak
  • İki genç, kırarcasına küreklere dayandılar.
• [-e, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]   Bir iş sonunda birinin veya bir şeyin üzerinde kalmak
  • Bu proje sonunda bize dayanacak.
• [-e, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]   Birinden, bir şeyden güç almak, güvenmek; istinat etmek
  • Laikliği korumak için kanun kuvvetine mi, eğitim ve telkin kuvvetine mi dayanmalıyız?
• [-e, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]   Uzun süre kullanılmaya uygun olmak
  • Bu kumaş çok dayandı.
• [-e, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]   Tutunmak, karşı durmak, karşı koymak; mukavemet etmek
  • Merkezde Akhisar'ın, Bergama'nın da henüz dayandığını öğrendiler.
• [-e, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]   Yetişmek, yeter olmak
  • Kazılmış mezarın önüne geldiklerinde daha fazla dayanamayıp oracığa çöktü.
• [-e, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, mecaz, nesnesiz, nesnesiz, mecaz]   Güç bir duruma katlanmak; sabretmek, tahammül etmek