dingildek
Dil: Türkçe
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Tabanı üzerinde hareketsiz duramayıp sallanan
- Altı yedi yaşlarında, kıvırcık siyah saçlı bir kız çocuğu dingildek bir taburenin üstüne çıkmış ecza dolabına erişmeye çalışıyordu.
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Dengesi bozuk
- Sinir sistemleri dingildek olan bu titiz adamların domestik uğraşılar büsbütün hırçın yapar.
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Sözüne güvenilmez
- Baştan çıkarıcı telkinlerle kişiliği zaten oluşmamış, dingildek insanları kazanmak hiç de güç olmasa gerektir.