dökülmek
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, mecaz, mecaz, coğrafya]
Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak
- Bekliyorum. Bir gül döküldü vazoda / Bekliyorum. Ses yok ölgün piyanoda
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, mecaz, mecaz, coğrafya]
Yaprak, saç, diş, sıva bağlı bulunduğu yerden veya organdan kopup düşmek
- Bizim motor ikiye bölünüp suya döküldüğümüzde dört kişiydik.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, mecaz, mecaz, coğrafya]
Kumaş dökümlü olmak
- Âdeta düşünmeksizin kaleminden masal sahnelerine benzeyen dağ, dere, uçurum resimleri dökülüyordu.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, mecaz, mecaz, coğrafya]
Bir işi, bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik olmak
- Duvarlar bütün ışıkları yutuyor, halkın üstüne bir toprak rengi dökülüyor.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, mecaz, mecaz, coğrafya]
Bir yere düşmek
- Saçlarını arkaya atıp ensesine dökülen buklelerini kabarttı.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, mecaz, mecaz, coğrafya]
Çıkmak, ortaya konulmak
- Bahar o sene erken gelmiş, herkes tarlalara dökülmüştü.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, mecaz, mecaz, coğrafya]
Bir şey kaplamak, yayılmak
- Yaşayan, var olan her şey eskiyip dökülecek.
-
[nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, mecaz, mecaz, coğrafya]
Salınmak, serbest bırakılmak
- Erkek arıların takatleri kesilmeye başlar, bir bir dökülür, ölür giderler.
- [nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, mecaz, mecaz, coğrafya] Kır, sokak vb. yerlerde insanlar çokça birikmek
- [nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, mecaz, mecaz, coğrafya] Çok eskimiş olmak, değerini ve güzelliğini yitirmek
- [nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, mecaz, mecaz, coğrafya] Çok yorgun, hasta olmak
- [nesnesiz, -e, -e, -e, mecaz, mecaz, mecaz, coğrafya] Akarsular, göl veya denize akmak