döküntü
Dil: Türkçe
-
[isim, mecaz, sıfat, mecaz, tıp, coğrafya]
Dökülmüş, saçılmış şeyler
- Onlar kendi küfleri, kendi yırtık pırtıkları, kendi döküntüleriyle yaşayabiliyorlar.
-
[isim, mecaz, sıfat, mecaz, tıp, coğrafya]
Bir topluluktan geri kalmış kimseler
- Meşrutiyete uygun yönetim, yurt hainlerinin döküntüleriyle kurulamaz.
-
[isim, mecaz, sıfat, mecaz, tıp, coğrafya]
bozuntu
- Şoföre önce kentin en döküntü mahallelerinin adını söylediler.
- [isim, mecaz, sıfat, mecaz, tıp, coğrafya] Deniz yüzüne yakın, üzerinde dalgaların çatladığı kaya kümesi
- [isim, mecaz, sıfat, mecaz, tıp, coğrafya] Kâğıtçılıkta üretimin herhangi bir safhasında ıskartaya çıkan, genellikle tekrar hamur durumuna getirilen, yaş ve kuru biçimleri olan kâğıt veya karton artığı
- [isim, mecaz, sıfat, mecaz, tıp, coğrafya] Değersiz, bayağı, ayaktakımından olan kimse
- [isim, mecaz, sıfat, mecaz, tıp, coğrafya] İşe yaramayan, değersiz, kötü, berbat olan
- [isim, mecaz, sıfat, mecaz, tıp, coğrafya] Bazı hastalıklarda görülen çıban, leke, uçuk, kızarıklık vb. belirti
- [isim, mecaz, sıfat, mecaz, tıp, coğrafya] Parçalanan taşların yamaç aşağı kayması, yuvarlanması, etekte birikmesiyle oluşan yer