dolaşık
Dil: Türkçe
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Karışık olan (saç, ip vb.)
- Bir buğday benizli zülfü dolaşık / Gitme diye beni yolda eğler var
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Dolaşarak giden (yol)
- Tozlu ve dolaşık yollar üzerinde saatlerce taban tepmiş.
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Kolay çözülmeyecek veya içinden çıkılmayacak derecede karışık
- Birtakım dolaşık işleri yüzünden istifasını verip çekildi.
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Amacını doğrudan doğruya değil de dolayısıyla sezdiren
- Dolaşık ve tutuk bir dille, yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz cümleler mırıldanmaya başladı.