doldurmak
Dil: Türkçe
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, -le, mecaz, mecaz]
Dolmasını sağlamak, dolu duruma getirmek; kaplamak
- Bunu bilmek içimi kederle dolduruyordu.
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, -le, mecaz, mecaz]
Araç deposunu akaryakıtla tamamen dolu duruma getirmek
- İki tabanca getirdiler, takır takır doldurdular.
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, -le, mecaz, mecaz]
Ateşli silahların içine mermi sürmek
- Osmanlı tabiiyetini haiz Müslim diye, yol tezkeresi doldururlardı.
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, -le, mecaz, mecaz]
Bildirge, çizelge, fiş vb. basılı kâğıtların boş yerlerini tamamlamak
- Yirmi yaşını dolduralı bir iki seneden fazla olmamıştı.
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, -le, mecaz, mecaz]
Yaşını, yılını bitirmek
- Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu.
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, -le, mecaz, mecaz]
Ses, koku yayılıp kaplamak
- Balıkçılara yardım etmek bütün zamanını doldurmayınca kentin içerilerine, gecekondu mahallelerine gitti.
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, -le, mecaz, mecaz]
Belirli bir süreyi kaplamak, almak
- Evi sade sesiyle değil vücudu ile de doldurdu.
-
[-i, nesnesiz, nesnesiz, -le, mecaz, mecaz]
Canlılık kazandırmak
- Ah, biliyorum, biliyorum seni o gece doldurdular.
- [-i, nesnesiz, nesnesiz, -le, mecaz, mecaz] Birini, başkası için kötü düşünecek bir duruma getirmek