dolgun
Dil: Türkçe
-
[sıfat, mecaz]
Dolarak biçimi yuvarlaklaşmış
- Dolgun yastık.
-
[sıfat, mecaz]
balıketinde
- Dolgun karnını güçlükle taşıyan genç bir kadın gelip oturdu.
-
[sıfat, mecaz]
Çok, bol, fazla, yüksek olan (ücret, para vb.)
- İlk işi babasını memnun etmek için ona dolgun bir maaşa geçtiğini yazmak olmuş.
-
[sıfat, mecaz]
Şişmiş
- Sigaradan sararmış dişleriyle dolgun dudaklarını kemiriyor.
-
[sıfat, mecaz]
Öfke, kızgınlık, kırgınlık vb. duygularla dolu
- Müftüye karşı adamakıllı dolgundu.