dolmak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, mecaz]
Dolu duruma gelmek
- Gök ekini biçer gibi!.. Başaklar daha dolmadan.
-
[nesnesiz, mecaz]
Bitkiler olgunlaşmak, erginleşmek
- Sarıova bir mahşer, bir ana baba günü hâlini aldı; sokaklar baştan başa kadın, çocuk vaveylalarıyla doldu.
-
[nesnesiz, mecaz]
Bir yere iyice yayılmak, kaplamak
- Kıştan kurtulur kurtulmaz deniz kenarları insanla, sandalla dolar.
-
[nesnesiz, mecaz]
Bir yerde pek çok eşya veya kimse toplanmak, kalabalık duruma gelmek
- Süresi doldu, emekliye ayrıldı.
- [nesnesiz, mecaz] Süre, hesap tamamlanmak
- [nesnesiz, mecaz] Sabrı tükenip öfkesi taşacak duruma gelmek