durmak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil]
Hareketsiz durumda olmak
- Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu.
-
[nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil]
İşlemez olmak, çalışmamak
- Bileğimdeki saat durmuş.
-
[nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil]
Bir yerde bir süre oyalanmak, eğlenmek, eğleşmek; tevakkuf etmek
- Yolda nerede çeşme gördümse durdum, elimi yüzümü yıkadım, su içtim.
-
[nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil]
Sona ermek; kesilmek
- Yağmur durdu.
-
[nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil]
Varlığını sürdürmek
- Türklerin yüzlerce yıl önceki kitabeleri hâlâ duruyor.
-
[nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil]
Var olmak
- Bu kadar dersim dururken sinemaya nasıl gideyim?
-
[nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil]
Beklemek, dikilmek
- Oturacak değil, ayakta duracak yer yok.
-
[nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil]
Birisinin malı olarak bulunmak veya o malla ilişkisi olmak
- Yazlık eviniz hâlâ duruyor mu?
-
[nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil]
Bir yerde kalmak
- Artık çok durmamış, yanındaki hanımla birlikte balodan çıkmış.
-
[nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil]
Bir yerde olmak veya bulunmak
- Aspirin getirmeyeceğini adı gibi biliyordu çünkü çekmecesinde dokunulmamış bir kutu duruyordu.
-
[nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil]
Belli bir durumda, bir görevde bulunmak
- Her gelişimde ben de maçları seyreder, kaleci dururdum.
-
[nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil]
Ara vermek
- Sabahtan beri hiç durmadım.
-
[nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil]
yaşamak
- Anneannen duruyor mu?
- [nesnesiz, mecaz, yardımcı fiil] Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur: Çalışadurmak, bakadurmak, getiredurmak, yiyedurmak gibi