düşkün
Dil: Türkçe
- 
      
      
        
          [sıfat, mecaz, mecaz]
         
      
      Bir şeye kendini aşırı vermiş olan, çok bağlı; tutkun
      
      
        - Onlar kadar birbirine düşkün, birbirine uymuş bir çift daha ömrümde görmedim desem yeri vardır.
 
- 
      
      
        
          [sıfat, mecaz, mecaz]
         
      
      Meraklı olan
      
      
        - İnsan ise memnu olan şeye düşkündür.
 
- 
      
      
        
          [sıfat, mecaz, mecaz]
         
      
      Geçim sıkıntısına düşmüş
      
      
        - Eski arkadaşının düşkün bulunduğu hâlinden anlaşılıyordu.
 
- 
      
      
        
          [sıfat, mecaz, mecaz]
         
      
      Yoksulluk sebebiyle mutluluk ve refahını yitirmiş
      
      
        - Zavallı, arabasını satmış, düşkün bir hâldeydi.
 
- 
      
      
        
          [sıfat, mecaz, mecaz]
         
      
      Yaşlılık, hastalık vb. sebeplerle çalışma gücünü yitirmiş
      
      
        - Artık şimdi öyle düşkün bir babayım ki / Yüreğim hun, sayhalarım boğuk boğuktur
 
- 
      
      
        
          [sıfat, mecaz, mecaz]
         
      
      Değer ve onurunu yitirmiş
      
      
        - Emniyet memurları Beyoğlu'nun çalgılı bahçelerinden yüz yirmi düşkün kız derleyip toplamış.
 
- [sıfat, mecaz, mecaz] Yasalara ve ahlak kurallarına aykırı işler yapan (kimse)