gergin
Dil: Türkçe
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Gerilmiş durumda olan
- Avuç içlerine gergin ip iyice oturmasına, avuçlarını yakmasına karşın iki üç karıştan fazla çekemedi.
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Buruşuğu, kırışığı olmayan (cilt)
- Siyah jarse elbisesi içinde, hâlâ diri, gergin vücuduyla güzel ve ihtişamlıydı.
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Bozulacak duruma gelmiş olan (ilişki)
- Arkadaşımın kocasıyla arası gergin.
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Can sıkıcı şeylerle tatsız bir durum almış
- Her hadisenin rüzgârı onun gergin sinirlerini derin derin sarsmıştır.