haşlamak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, -i, -i, -i, -i, -i, mecaz]
Bir şeyi kaynar suya daldırmak
- Nine yolda yerim diye iki yumurta haşladıydı.
-
[nesnesiz, -i, -i, -i, -i, -i, mecaz]
Bir şeyin üstüne kaynar su dökmek
- Kaynar su ayağımı haşladı.
-
[nesnesiz, -i, -i, -i, -i, -i, mecaz]
Suda kaynatarak pişirmek
- Böcek çocuğun bacağını haşlamış.
-
[nesnesiz, -i, -i, -i, -i, -i, mecaz]
Kaynar sıvı bir şeyi yakmak
- Omuzlarına kadar vücudun derisini haşlayan bayıltıcı yanma acısı ve dehşeti çok sürmedi.
-
[nesnesiz, -i, -i, -i, -i, -i, mecaz]
Don, kırağı bitkilere zarar vermek
- Recep'i kenara çekip fena hâlde haşladılar.
- [nesnesiz, -i, -i, -i, -i, -i, mecaz] dalamak
- [nesnesiz, -i, -i, -i, -i, -i, mecaz] Sızı vermek, acı vermek
- [nesnesiz, -i, -i, -i, -i, -i, mecaz] Sertçe paylamak, azarlamak