ışık
Dil: Türkçe
-
[isim, mecaz, mecaz, fizik]
Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji; çerağ, ziya, nur, şavk
- Okuyabilmek için kapıdaki ışık yeterli değildi.
-
[isim, mecaz, mecaz, fizik]
Bir yeri aydınlatmaya yarayan araç
- Bir gece yatmışken kalktı, bitişik odaya girdi, ışığı yaktı.
-
[isim, mecaz, mecaz, fizik]
Aydınlanmak için kullanılan elektrik
- Apartmandaki dairelerin ışıkları kapalı, herkes mışıl mışıl uyuyor olmalı.
-
[isim, mecaz, mecaz, fizik]
Mutluluk, sevinç veya zekâdan doğan, özellikle yüzde ve gözlerde beliren parıltı
- Bütün gözlerden manalı ışıklar sıçrıyordu.
-
[isim, mecaz, mecaz, fizik]
Yol gösteren, aydınlatan kimse, düşünce, eser vb.
- Sevgili Behçet Necatigil şiirimizin vazgeçilmez ışıklarından biri olarak ayrıldı aramızdan.
- [isim, mecaz, mecaz, fizik] Yüksek derecede ısıtılan cisimlerin veya çeşitli enerji biçimleriyle uyarılan cisimlerin gaz ışı yaydığı gözle görülen ışıma