kabarmak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, mecaz, -e, nesnesiz, mecaz, mecaz]
Ağırlığı artmadan hacmi büyümek
- Ekmek iyi kabardı.
-
[nesnesiz, mecaz, -e, nesnesiz, mecaz, mecaz]
Yağışlardan veya kaynamaktan taşmaya yüz tutmak
- Çay birdenbire kabararak şosenin rampalarını aşar ve epeyce zararlara sebep olur.
-
[nesnesiz, mecaz, -e, nesnesiz, mecaz, mecaz]
Niceliği artmak, büyümek
- Masraf kabardı.
-
[nesnesiz, mecaz, -e, nesnesiz, mecaz, mecaz]
Cilt üzerinde kabarcıklar oluşmak; börtlemek
- İhtiyarın zayıf damarları kabarmış kıllı elleri dizlerinin üstündeydi.
-
[nesnesiz, mecaz, -e, nesnesiz, mecaz, mecaz]
Hayvanların tüyleri dikilmek
- Bu kumaş çabuk kabardı.
-
[nesnesiz, mecaz, -e, nesnesiz, mecaz, mecaz]
Kumaş üzerinde pürüzler oluşmak
- Masanın kaplaması kabardı.
-
[nesnesiz, mecaz, -e, nesnesiz, mecaz, mecaz]
Islanıp veya ısınıp yerinden kurtulmak
- Dolabın boyası kabardı.
-
[nesnesiz, mecaz, -e, nesnesiz, mecaz, mecaz]
Deniz dalgalanmak, büyük dalgalar oluşmak
- Bu olayı duyunca delikanlının yüreği öç alma duygusuyla kabarır.
-
[nesnesiz, mecaz, -e, nesnesiz, mecaz, mecaz]
Öfke, sevgi vb. duygular gittikçe güçlenmek
- Kumandan, atını şahlandırarak hurra hurra diye kendisini alkışlayan keyifli halka boyun kırarak kabarıyordu.
- [nesnesiz, mecaz, -e, nesnesiz, mecaz, mecaz] Kafa tutmak, öfkelenip üstüne yürüyecek gibi davranmak
- [nesnesiz, mecaz, -e, nesnesiz, mecaz, mecaz] Böbürlenmek, gururlanmak