kadar
Dil: Arapça ḳadar
-
[edat, zarf]
Ölçüsünde, derecesinde; kadarınca
- Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar da genç işidir.
-
[edat, zarf]
Büyüklüğünde, genişliğinde, miktarında
- Avuç içi kadar yer.
-
[edat, zarf]
dek (I)
- Bacak kadar çocuk.
-
[edat, zarf]
gibi
- Saat ona kadar sokaklarda gezdi.
-
[edat, zarf]
Bir şeyin, kıyaslandığı diğer bir şey ölçüsünde, derecesinde veya büyüklüğünde olduğunu anlatan bir söz; denli (I), derece
- İstanbul’a kadar ne zahmet buyurdunuz?
-
[edat, zarf]
Zaman bildiren kelimelerden sonra süre belirten bir söz
- İstanbul'un balıkları kadar balıkçıları da hoştur.
-
[edat, zarf]
Miktarda, derecede
- Sana değer verdiğim kadar ona da değer vermek zorundayım.
-
[edat, zarf]
“Aşağı yukarı, yaklaşık” anlamında bir niceliğin miktarını tahminî olarak belirten söz
- Bu merdivenleri yapıldığı günden beri bu kadar telaşla çıkmamışımdır.
-
[edat, zarf]
-mış ekli sıfat-fiillerden sonra geldiğinde “gibi” anlamı taşıyan bir söz
- Bu minval üzere yedi ay kadar geçti, geçmedi.