kapalı
Dil: Türkçe
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Kapanmış olan, açılmamış, açık karşıtı
- Şimdi oğlunu kanlı göğsü, kapalı gözleri, mor dudaklarıyla görür gibi oluyordu.
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Geçilmez durumda olan
- Meclisler, iç tüzük hükümlerine uygun olarak kapalı oturumlar yapabilir.
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Çalışma süresi sona ermiş (iş yeri)
- Damalı bir eteklik, açık mavi kapalı bir yün kazak giymişti.
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Başı örtülü (kadın)
- Ankara'nın soğuk, kapalı havalı günlerinden biriydi.
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
Açık ve kesin söz kullanmadan söylenen
- Ateşoğlu ile yirmi yıldır denizde yoldaşlık ederim. Ben böyle kapalı adama hiç rastlamadım.
-
[sıfat, mecaz, mecaz]
gizli
- Ayrıca ben, oldukça kapalı bir çevrede yetişmiştim.
- [sıfat, mecaz, mecaz] Açık olmayan (giyecek)
- [sıfat, mecaz, mecaz] Bulutlu, karanlık (hava)
- [sıfat, mecaz, mecaz] İçe dönük yaradılışta olan
- [sıfat, mecaz, mecaz] Dış çevreyle ilişki içerisinde olmayan