karanlık
Dil: Türkçe
- 
      
      
        
          [isim, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz]
         
      
      Işık olmama durumu; zulmet
      
      
        - Karanlıkta duyduğumuz çam kokularına artık yakınlaştığımız denizin rutubeti karışıyordu.
 
- 
      
      
        
          [isim, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz]
         
      
      Işıksız olan; muzlim
      
      
        - Demiştim ya, bütün memleketi bir yas karanlığı kaplamıştı.
 
- 
      
      
        
          [isim, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz]
         
      
      Üzüntü, sıkıntı, perişanlık
      
      
        - Bu karanlık işlerin hesabını sorarlar.
 
- 
      
      
        
          [isim, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz]
         
      
      Yasalara, töreye uygun olmayan
      
      
        - Fahri'nin gözlerinde karanlık bir ifade var, umutsuzluk, öfke karışımı bir şey.
 
- [isim, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz] Gereğince anlaşılıp bilinemeyen, ne olacağı, sonu belli olmayan (durum)
- [isim, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz, sıfat, mecaz] karışık