karışmak
Dil: Türkçe
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
İki veya ikiden çok şey bir araya gelip birbirinin içinde dağılmak, birbirinin içine girmek
- Araba sallana sallana içim bağrım birbirine karıştı.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Düzensiz, dağınık olmak
- Yanıma her tarafı titreyerek sapsarı, sakal bıyığa karışmış bir hâlde geldi.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Duruluğunu yitirmek; bulanmak
- Hava birden karıştı. Zihnim karıştı.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Açıklığını yitirmek, anlaşılması güçleşmek
- Kaymakam işin karıştığını anlayarak...
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Müdahale etmek
- Sokakta herkes kadın kıyafetine karışmak hakkını kendinde görürdü.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Engellemek, araya girmek
- Bingazi'deki muharebeye karışmak için beraber yola çıktığım arkadaş Kahire'de hastalanmıştı.
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
Bir araya gelmek, katılmak
- Ben, dedim, başkalarının soyadlarına nasıl karışabilirim?
-
[-e, nesnesiz, nesnesiz]
İlgilenmek, el atmak
- Bu işe belediye karışır.
- [-e, nesnesiz, nesnesiz] Yetkisinde bulunmak, bakmak, iş edinmek, işi olmak
- [-e, nesnesiz, nesnesiz] karılmak