kaynaşmak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, -le, mecaz, mecaz, kimya]
Ayrılmayacak bir biçimde birleşmek
- Çakılla çimento kaynaşır.
-
[nesnesiz, -le, mecaz, mecaz, kimya]
Çok kalabalık ve hareketli olmak, hareket etmek
- Kumun üstünde bir sürü kadın erkek, oğlan kız kaynaşıyor.
-
[nesnesiz, -le, mecaz, mecaz, kimya]
Birbirine iyice uymak
- Bu iki renk iyi kaynaşmış.
-
[nesnesiz, -le, mecaz, mecaz, kimya]
Uyuşmak, yakın ilişki kurmak, derinleştirmek, iyi anlaşmak
- Ceylanlarla kaynaşan çocuk, onların seslerini tıpkı onlar gibi çıkarmayı öğrenmişti.
- [nesnesiz, -le, mecaz, mecaz, kimya] Huzursuzluk çıkmak
- [nesnesiz, -le, mecaz, mecaz, kimya] birleşmek