keskin
Dil: Türkçe
-
[sıfat, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, zarf, mecaz, argo]
Çok kesici, iyi kesen
- Sonunda keskin bir taşı testere gibi kullanarak ipi incelte incelte kopardı.
-
[sıfat, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, zarf, mecaz, argo]
Tiz olan
- Bir kadın sesiydi bu. İnce ve keskin, dikkati hemen kapan ve bırakmayan bir ses.
-
[sıfat, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, zarf, mecaz, argo]
Kırıcı, incitici olan
- En yakın dostlarının bile kusurlarını keskin bir dille yüzlerine vururmuş.
-
[sıfat, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, zarf, mecaz, argo]
Etkili, sert olan
- Masanın başında, güneşten yanmış yüzü, sert ve derin çizgilerle dolu, keskin bakışlı, kıranta bir adam oturuyor.
-
[sıfat, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, zarf, mecaz, argo]
kıvrak
- Bu çeneyle atbaşı giden keskin bir zekâsı var.
-
[sıfat, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, zarf, mecaz, argo]
hassas
- Gözcüm tepenin üstüne varınca, karşımızdaki sırttan bir keskin nişancı ateşi ile vuruldu.
- [sıfat, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, zarf, mecaz, argo] Dikkatli olan
- [sıfat, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, zarf, mecaz, argo] Yoğun bir biçimde
- [sıfat, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, zarf, mecaz, argo] zampara
- [sıfat, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz, zarf, mecaz, argo] İşini iyi yapan