kırmak
Dil: Türkçe
-
[-i, nesnesiz, -e, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, ticaret]
Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak
- Taşları kırmak. Bardağı kırmak.
-
[-i, nesnesiz, -e, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, ticaret]
İri parçalara ayırmak
- Forma kırmak.
-
[-i, nesnesiz, -e, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, ticaret]
Belirli bir biçimde katlamak
- Bu yıl soğuk, hayvanları kırdı.
-
[-i, nesnesiz, -e, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, ticaret]
Öldürmek, yok olmasına neden olmak
- Ayol, yapma, gel, düşüp bir yerini kıracaksın!
-
[-i, nesnesiz, -e, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, ticaret]
Tavlada karşı oyuncunun pulunu oyun dışında bırakmak
- Ne tarafa doğru meyil varsa gidonu o tarafa doğru kıracaksınız ki bisiklet doğrulsun.
-
[-i, nesnesiz, -e, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, ticaret]
Vücut kemiklerinden birini parçalamak
- Bazen bir kelimenin, bir ses tonunun sevdiğimiz bir insanı kırdığını görürüz.
-
[-i, nesnesiz, -e, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, ticaret]
Tahılı iri ve kaba öğütmek
- Bir gündüz olsa belki bu derdi kıracağım / Yoksa bu sensizlikten artık çıldıracağım
-
[-i, nesnesiz, -e, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, ticaret]
Hareket durumundaki canlının veya taşıtın yönünü değiştirmek, çevirmek, döndürmek
- Birkaç gün evvel yağan yağmur sıcağı kırmamış.
-
[-i, nesnesiz, -e, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, ticaret]
Dileğini kabul etmeyerek veya beklenmeyen bir davranış karşısında bırakarak gücendirmek; yaralamak
- Bono kırmak. Çek kırmak.
- [-i, nesnesiz, -e, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, ticaret] Yok etmek
- [-i, nesnesiz, -e, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, ticaret] Gücünü, etkisini azaltmak
- [-i, nesnesiz, -e, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, ticaret] Kaçmak, uzaklaşmak
- [-i, nesnesiz, -e, mecaz, mecaz, mecaz, argo, nesnesiz, ticaret] Değerinden düşük fiyata almak