kızarmak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz]
Kırmızı veya ona yakın bir renk almak; alarmak
- Nihat, yüzü kızarmış, alçak sesle söylendi.
-
[nesnesiz]
Bazı sebze ve meyveler olgunlaşmaya başlamak
- Meyveler kızarmadan dalı üstünde soldu / Irmak yatağı kumsal, kırlar dikenlik oldu
-
[nesnesiz]
Utanç, öfke vb. duyguların etkisiyle, kanın yüze hücumu sonucu yüz kırmızı bir renk almak
- Nihat, yüzü kızarmış, alçak sesle söylendi.
-
[nesnesiz]
Yiyecekler tavada kızgın yağ içinde veya ateşte kırmızılaşarak pişmek
- Sofrada tarhana çorbası, kızarmış tavuk, bulgur pilavı vardı.