koltuk
Dil: Türkçe
-
[isim, denizcilik, mecaz, mecaz, mecaz, argo, halk ağzında, eskimiş]
Omuz başının altında, kolun gövde ile birleştiği yer
- Gazetelerini bir koltuğunun altına koydu, zayıf kollarıyla kutulara sarıldı.
-
[isim, denizcilik, mecaz, mecaz, mecaz, argo, halk ağzında, eskimiş]
Kol dayayacak yerleri olan geniş ve rahat sandalye
- Ta yan beline kadar gömüldüğü koltuğunun içinden ileriye doğru uzandı.
-
[isim, denizcilik, mecaz, mecaz, mecaz, argo, halk ağzında, eskimiş]
Eski düğünlerde damatla gelinin eve girerken konuklar arasından kol kola geçmeleri töreni
- Babamız, annemizi gelin geldiği ilk gün şu merdivenin alt başında karşılamış, koltuk yapılmıştı.
-
[isim, denizcilik, mecaz, mecaz, mecaz, argo, halk ağzında, eskimiş]
Yapıcılıkta yan destek
- O koltuktan hoşlanmaz.
-
[isim, denizcilik, mecaz, mecaz, mecaz, argo, halk ağzında, eskimiş]
Demirledikten sonra gemiyi iskeleye, rıhtıma veya başka bir gemiye bağlayan ip
- Dayısının koltuğunda sırtı yere gelmez.
-
[isim, denizcilik, mecaz, mecaz, mecaz, argo, halk ağzında, eskimiş]
koltuklanma
- Koltuk kavgası.
-
[isim, denizcilik, mecaz, mecaz, mecaz, argo, halk ağzında, eskimiş]
kayırma
- Burası Mesut Bey adında bir herifin koltuğudur.
- [isim, denizcilik, mecaz, mecaz, mecaz, argo, halk ağzında, eskimiş] Yüksek mevki, makam
- [isim, denizcilik, mecaz, mecaz, mecaz, argo, halk ağzında, eskimiş] genelev
- [isim, denizcilik, mecaz, mecaz, mecaz, argo, halk ağzında, eskimiş] Mısır ve buğday fidesinin yanlarından çıkan filizler
- [isim, denizcilik, mecaz, mecaz, mecaz, argo, halk ağzında, eskimiş] Kenar, tenha yer