küçük
Dil: Türkçe
- 
      
      
        
          [sıfat, isim, isim, mecaz]
         
      
      Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, mikro; ufak tefek büyük karşıtı
      
      
        - Duvar, çeşitli küçük kâğıtlara basılmış resimlerle kaplıydı.
 
- 
      
      
        
          [sıfat, isim, isim, mecaz]
         
      
      Yaşı daha az olan
      
      
        - Zaten galiba en küçük oğlun ölümcül bir hastalığı olduğuna hiçbirimiz inanmak istemiyorduk.
 
- 
      
      
        
          [sıfat, isim, isim, mecaz]
         
      
      Niceliği az olan
      
      
        - Kimseden en küçük bir alaka görmüyordum.
 
- 
      
      
        
          [sıfat, isim, isim, mecaz]
         
      
      Niteliği aşağı olan, bayağı
      
      
        - Küçük adam.
 
- 
      
      
        
          [sıfat, isim, isim, mecaz]
         
      
      Geri aşamada
      
      
        - Küçük bir memur.
 
- 
      
      
        
          [sıfat, isim, isim, mecaz]
         
      
      Değersiz, önemsiz
      
      
        - Küçük, tatlı bir sesle kovboy şarkıları söyledi.
 
- [sıfat, isim, isim, mecaz] Kısık, parlak olmayan (ses)
- [sıfat, isim, isim, mecaz] idrar
- [sıfat, isim, isim, mecaz] Makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan kimse