kudurmak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz]
Kuduz hastalığına yakalanmak, kuduz olmak
- Kudurmuş bir heyecanla döndü.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz]
Aşırı davranışlarda bulunmak, taşkınlık göstermek
- Dört tarafı haraca kesen bu kudurmuş oğlanı kodese attırana kadar el birliğiyle çalışacağımıza söz veriyor muyuz?
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz]
Çok yaramazlaşmak, ele avuca sığmamak
- Oraya üşüşen Avrupalılar, doymak bilmez kudurmuş bir açlıkla din kardeşlerimizin kanlarını emip dururlar.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz]
Gücünü artırmak, tehlikeli bir durum almak, tehlikeli bir duruma gelmek
- Kırlarda saatlerce böyle dolaştı, durdu / Söylendi, homurdandı. Düşündükçe kudurdu!
- [nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz] Çok kızmak, öfkelenmek