kundak
Dil: Türkçe
-
[isim, mecaz]
Yeni doğmuş çocuğu ilk aylarda sıkıca sarıp sarmalamaya yarayan geniş bez; belek
- Kendisine uzattıkları ince ve beyaz bir kundağa sarılmış kızına baktı.
-
[isim, mecaz]
Bu bezle sarılmış bebek
- Dikmen Yıldızı kundağı kucaklayarak ağır, sarsıntılı adımlarla savcının arkasından yürüdü.
-
[isim, mecaz]
Saçları yemeninin içine alıp bağlama
- Baş kundağı.
-
[isim, mecaz]
Korunmak için sıkı sıkıya sarılmış şey
- Dutların tomurcukları büyümüş, yaprakları burunlarını kundaklarından çıkarmışlardı. - S. F. Abasıyanık
-
[isim, mecaz]
Yangın çıkarmak için bir yere konulan tutuşmuş yağlı bez parçası vb
- Ben şamdanımla evveli kapının önüne yığılan şeyleri, sonra cibinliği, perdeleri, bütün duvarları çeviren kundakları tutuşturacağım.
-
[isim, mecaz]
Tüfek gibi bazı ateşli silahlarda bunları çeşitli yönlere çevirmeye yarayan, namlunun altında bulunan ağaç veya metal bölüm
- Amcası Mustafa geldi eve, ona bir kundağı sedefli tüfek getirdi.
- [isim, mecaz] Arabalarda dingil yatağı
- [isim, mecaz] Ara bozma, fitne, fesat çıkarma