kurcalamak
Dil: Türkçe
-
[-i, mecaz, mecaz]
Nasıl bir şey olduğunu anlamak için her yerine bakmak; karıştırmak
- Radyoyu kurcalayıp iyice bozdu.
-
[-i, mecaz, mecaz]
Sivri bir şey sokup karıştırarak zorlamak
- Kilidi kurcalamışlar.
-
[-i, mecaz, mecaz]
Karıştırıp azdırmak, tahriş etmek
- Çıbanı kurcalamamalı.
-
[-i, mecaz, mecaz]
Meşgul ve rahatsız etmek
- Bu sorunun cevabı zihnimi bir hayli kurcalayıp durmuştur.
-
[-i, mecaz, mecaz]
Bir konuyu araştırmak, üstünde durmak, eşelemek
- Kurcalamazsam belki de çok iyi hazırlanmış bir senaryoyu bana gerçek diye yutturacak.