kurmak
Dil: Türkçe
-
[-i, ticaret, mecaz]
Makine, cihaz, mobilya vb.ni oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek; monte etmek
- Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk.
-
[-i, ticaret, mecaz]
hazırlamak
- Kurduğu sofraya, yaptığı salataya git de bak!
-
[-i, ticaret, mecaz]
Yaylı, zemberekli şeylerde yayı veya zembereği germek
- Çocukça bir sevinçle kurduğun çalar saatleri çalıp duruyor.
-
[-i, ticaret, mecaz]
Gereken şartları hazırlayıp kendi kendine olmaya bırakmak
- Turşu kurmak.
-
[-i, ticaret, mecaz]
Etkisi ve önemi geniş şeyler meydana getirmek; tesis etmek
- Dünyanın en büyük imparatorluklarını kuran kimlerdi?
-
[-i, ticaret, mecaz]
Yapmak, inşa etmek
- Çirkin yapıları örtecek güzel yapılar kuralım.
-
[-i, ticaret, mecaz]
Yapmak, oluşturmak
- Teşkilatı ilçede sevilip sayılan bir avukat kurmuştu.
-
[-i, ticaret, mecaz]
Ortaklık sağlamak
- Divan kurmak.
-
[-i, ticaret, mecaz]
Belli bir işte beraber çalışacak kimseleri belirlemek
- Yalnız hayalle geçiniyorum, ben yalnız hayal kuruyorum.
-
[-i, ticaret, mecaz]
Bir araya getirmek, toplamak
- O gitmeyi bir kez kurdu mu artık durmaz.
-
[-i, ticaret, mecaz]
düşünmek
- Bayram Ağa, uşakların söylediklerini kurdukça kurdu.
-
[-i, ticaret, mecaz]
Aklına koymak
- Dostluk kurmak. İlişki kurmak.
- [-i, ticaret, mecaz] Zihinde büyütmek
- [-i, ticaret, mecaz] Sağlamak, oluşturmak
- [-i, ticaret, mecaz] Bir kimseyi dedikodu veya telkinlerle başkasına karşı öfkelendirmek