kurumak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Islaklığını, nemini yitirerek kuru duruma gelmek; kakırdamak
- Çıplak dallarda henüz kuruyamayan su damlaları parlak, mavi birer boncuk gibi parlıyordu.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Bitki, suyu çekilip cansız duruma gelmek
- Bu ulu ağaç yerlerde sürüne sürüne kurudu ve etrafını dikenler, ısırganlar bürüdü.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Irmak, kuyu, pınar vb.nin suyu çekilmek, yok olmak; soğulmak, soruşmak (II)
- Kurumuş dere gibi taşlık bir yerden geçtik.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Bazı nesneler yumuşaklığını yitirmek, sertleşmek
- Darı ve mısır yemekten bağırsakları kurumuştu.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Cılızlaşmak, sıskalaşmak, zayıflamak
- Karısı hırçınlıktan kurumuş bir kadın.
- [nesnesiz, mecaz, mecaz] Çok susamak