oturmak
Dil: Türkçe
-
[-e, nesnesiz, -i, -de, nesnesiz, nesnesiz, -le, nesnesiz, nesnesiz]
Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek
- Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu.
-
[-e, nesnesiz, -i, -de, nesnesiz, nesnesiz, -le, nesnesiz, nesnesiz]
Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak
- Bakın, hikâye zordur, acımasız ve hoşgörüsüzdür. Oturursunuz ve başından kalkamazsınız.
-
[-e, nesnesiz, -i, -de, nesnesiz, nesnesiz, -le, nesnesiz, nesnesiz]
Uygun gelmek, ölçüleri tam olmak
- Ütüsüz ve beli oturmamış pantolonunu çekti.
-
[-e, nesnesiz, -i, -de, nesnesiz, nesnesiz, -le, nesnesiz, nesnesiz]
Bir yerde sürekli olarak kalmak, ikamet etmek
- Aynı semtte oturdukları için komşu da sayılırlar.
-
[-e, nesnesiz, -i, -de, nesnesiz, nesnesiz, -le, nesnesiz, nesnesiz]
Hiçbir iş yapmadan boş vakit geçirmek, boş durmak
- Böyle oturacağınıza çalışsanız olmaz mı?
-
[-e, nesnesiz, -i, -de, nesnesiz, nesnesiz, -le, nesnesiz, nesnesiz]
Toprak veya yapı çökmek, aşağı inmek
- Temelin bu tarafı on santim oturmuş.
-
[-e, nesnesiz, -i, -de, nesnesiz, nesnesiz, -le, nesnesiz, nesnesiz]
Biriyle beraber yaşamak
- O günden beri enişte beyle oturuyorum.
-
[-e, nesnesiz, -i, -de, nesnesiz, nesnesiz, -le, nesnesiz, nesnesiz]
Bir işi yapmakta olmak, bir işe başlamak üzere olmak
- Valilik makamına oturdu.
-
[-e, nesnesiz, -i, -de, nesnesiz, nesnesiz, -le, nesnesiz, nesnesiz]
Yer almak, geçmek
- Gelenekler gün geçtikçe iyice oturdu.
-
[-e, nesnesiz, -i, -de, nesnesiz, nesnesiz, -le, nesnesiz, nesnesiz]
Benimsenmek, yerleşmek, kökleşmek
- Uydu yörüngeye oturdu.
-
[-e, nesnesiz, -i, -de, nesnesiz, nesnesiz, -le, nesnesiz, nesnesiz]
Belli bir yörüngede dönmeye başlamak
- Arif gibi bir adamla çene yarışına girmek istememekle beraber susup oturamazdı.
- [-e, nesnesiz, -i, -de, nesnesiz, nesnesiz, -le, nesnesiz, nesnesiz] Sıvı tortuları dibe çökmek, dipte toplanmak
- [-e, nesnesiz, -i, -de, nesnesiz, nesnesiz, -le, nesnesiz, nesnesiz] Herhangi bir durumda belli bir süre kalmak