pişmek
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz]
Yiyecek, ateşte, fırında, kaynar suda veya yağda ısı etkisiyle yenilebilir duruma gelmek
- Börek geç pişer.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz]
Isıtma sonucu belirli bir kullanıma uygun duruma gelmek
- Tuğla, çanak çömlek özel ocaklarda pişer.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz]
Meyve olgun duruma gelmek
- Yere düşenlerin beraberce yenmesine önce ses çıkarmadılar fakat yemişler pişip tatlılaşınca iş değişti.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz]
Pişik oluşmak
- Çocuğun apış arası pişmiş.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz]
Bir konuyu iyice öğrenmek
- Ama ticarette küçükten pişmek lazım.
- [nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz] İşe alışıp beceri ve ustalık kazanmak, zorlukları göğüslemek
- [nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz] Herhangi bir iş için konuşup hazırlanmak
- [nesnesiz, mecaz, mecaz, mecaz, mecaz] Bunalacak kadar sıcaklık duymak