şahlanmak
Dil: Türkçe
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
At, ön ayaklarını yerden keserek arka ayakları üstünde durmak; şaha kalkmak
- Altımdaki beygir acı acı kişneyerek şahlanır gibi oldu.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Taşkınlık göstermek, coşmak, kükremek
- Gösterdiğimiz kahramanlıklar, harp meydanlarında asırlarca şahlanmış Türk yiğitliği kendilerine layık olacağı kadar yazılabilmiş değildir.
-
[nesnesiz, mecaz, mecaz]
Parlamak, ışıldamak
- Zifirî siyah üstüne iki tane açık, iki tane de orta koyulukta dört renk serpildi mi gözlerimiz derhâl şahlanıyor.